Michael Huemer - İsrail-Arap Meselesini Neden Çözemiyoruz?

 








İsrail-Arap ihtilafı on yıllardır devam ediyor ve 7 Ekim'den bu yana özellikle yoğun bir şekilde gündemde. Paradoksal olarak, 7 Ekim saldırılarının ardından, Batı'daki sol eğilimli gözlemciler Hamas'ın davasına yönelik şimdiye kadar duydukları en yüksek sempati düzeyine ulaşmış görünüyorlar. Bunu “paradoksal” olarak tanımlıyorum çünkü genellikle insanların davanıza sempati duymalarını sağlamanın yolu sivillere tecavüz etmek ve onları katletmek değildir (karşı taraf daha fazla şiddet uygulayarak tepki verse bile).

 

Bu ihtilafa yönelik bir çözüm önerim yok. Bunun yerine, bu ihtilafın neden çözümlenemez olduğunu ele alacağım. Not: Eğer bazı fanatikler ortaya çıkıp da taraflardan birinin ya da diğerinin tamamen kötü olduğu ve benim onları yeterince kınamadığım konusunda beni azarlarsa, sizi görmezden gelir ve yorumlarınızı silerim. Eğer bu yazıyı okurken aşırı derecede duygusallaşıyorsanız, hiçbir şey göndermemenizi öneririm. Buradaki amacım insanları kınamak değil, neler olup bittiğini anlamak.

 

Kısa Özgeçmiş

 

(İhtilafın tarihçesi ile ilgili Wikipedia başlığına bakınız.) Filistin'de ~2000 yıl öncesinden beri Yahudiler yaşamaktaydı. O zamandan beri birçok devlet bu bölgeye hükmetti. İngilizler 20. yüzyılda Osmanlıları yendikten sonra bölgeyi ele geçirdi. İkinci Dünya Savaşı sırasında birçok Yahudi Avrupa'dan Filistin'e doğru göç etti. Başta Hitler'in Yahudileri yok etme girişimi olmak üzere Yahudilerin maruz kaldığı zulüm nedeniyle birçok Yahudi Avrupa'dan ayrılmak ve atalarının vatanında muhtemelen zulümden kaçabilecekleri bir Yahudi devletine sahip olmak istedi.

 

İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra İngiltere ve Birleşmiş Milletler, 1948'den itibaren Filistin'i bir Yahudi devleti ve bir Arap devleti olarak ikiye bölmeye karar verdi. Filistinli Araplar bu karara karşı çıktı ve yaklaşık 700.000 Filistinli Arap'ın yurtlarından sürüldüğü ve İsrail'in BM'nin başlangıçta Araplara tahsis ettiği toprakların bir kısmını ele geçirdiği bir savaş başladı. Araplar ve İsrailliler o zamandan beri bu bölge için savaşıyor.

 

Bu durum bir soruyu gündeme getiriyor: Genellikle şiddet içeren çatışmalar birkaç yıl içinde sona erer. Örneğin, ABD İkinci Dünya Savaşı'nda Almanya ve Japonya ile savaştı, ancak bu savaş birkaç yıl sonra sona erdi ve şimdi her iki ülke de ABD ile sıkı bir şekilde müttefik. Dünyanın pek çok yerinde savaşlar sırasında topraklar pek çok kez el değiştirmiş, on yıllarca süren çatışmalar yaşanmamıştır. Peki neden Filistin'in bölünmesi ile ilgili olan kararın alınmasının üzerinden 75 yıl geçmesine rağmen İsrail-Arap ihtilafı hâlâ devam etmektedir?

 

Muhtemel Çözüm Yolları

 

Öncelikle bu ihtilafın nasıl sona erebileceği üzerinde duralım.

 

1: Arapların galibiyeti

 

Çözüm 1: İsrail parçalanır ve Araplar tüm bölgenin kontrolünü ele geçirir. Hamas ve diğer radikal Müslüman gruplar bunun için savaşıyor. “Nehirden denize” sloganının anlamı işte budur (nehir, İsrail'in doğu ucundaki Ürdün Nehri, deniz ise batı ucundaki Akdeniz'dir. Bu slogan Arapların tüm bölgenin kontrolünü ele geçirme hedefini ifade etmektedir).

 

Bu çözüm bölgede yaşayan tüm Yahudiler için büyük bir felaket olacaktır. Ya kitlesel bir göçle bölgeden kaçmak zorunda kalacaklar ya da muzaffer Arap/Müslüman güçler tarafından katledilme riskiyle karşı karşıya kalacaklardı. (Bu riskle ilgili kanıtlar için aşağıdaki “İhtilaf Neden Hâlâ Devam Ediyor?” bölümüne bakınız).

 

Bu çözüm radikal İslamcı gruplar haricindeki neredeyse herkes için korkunç olacaktır. İsrail o coğrafyada yer alan en müreffeh ve özgür ülkedir; eğer yıkılırsa yerine geçecek olan devlet büyük olasılıkla çevredeki İslami teokrasilere benzer, hatta daha da kötü bir şey olacaktır çünkü Hamas gibi fanatik gruplar tarafından yönetilecektir.

 

Ancak bu çözüm önerisi ciddiye alınabilecek bir şey değildir. İsrail kendi rızasıyla yok olmayacak ve Araplar da onu mağlup edemeyecek. İsrail bölgedeki en gelişmiş ve güçlü devlettir, ayrıca dünyanın en güçlü ulusunun desteğine sahiptir. İsrail askeri çatışmalarda Arapları defalarca mağlup etmiştir. İsrail 1967'deki Altı Gün Savaşı'nda Mısır, Suriye ve Ürdün'le aynı anda savaşmış, üçünü de yenmiş ve Sina Yarımadası'nın tamamı da dahil olmak üzere büyük toprak parçalarını ele geçirmiştir. Amerika'yı Amerikan yerlilerine geri vermek için ABD'nin ortadan kalktığı bir dünya da hayal edebilirsiniz.

 

Böyle bir şeyin ihtimal dahilinde olduğunu düşünenler gerçek dünyada yaşamıyor demektir. Bu da Hamas ve diğer radikal İslamcı grupların gerçek dünyada yaşamadığı anlamına gelir.

 

2: İsrail'in Galibiyeti

 

Çözüm #2: İsrail kazanır ve Araplar pes eder. İsrail tüm bölgenin kontrolünü tamamen ele geçirir.

 

Bu çözüm yolu bir öncekine göre daha gerçekçidir, zira zayıf olan taraf yerine güçlü olan tarafın zaferini öngörmektedir. Ancak aynı zamanda uygulanması mümkün değildir, çünkü Filistinli Arapların gidebileceği hiçbir yer yoktur - çevre ülkeler Filistinlileri (birçok terörist ve terörist sempatizanı dahil) topraklarına almak istememektedir. Filistinliler de gönüllü olarak ülkeyi terk etmeyecektir ve İsrail onları ülkeden çıkarmak için uygulamak zorunda kalacağı kitlesel şiddet düzeyine hazırlıklı değildir. Askeri açıdan İsrail bu düzeyde bir güç kullanma kapasitesine sahip olsa da (nükleer silahlara sahip oldukları yaygın olarak kabul ediliyor), bunu kullanmaya niyetli değiller. Dolayısıyla bu da gerçekleşmeyecek.

 

3: İki Devletli Çözüm

 

Çözüm #3: Araplar ve Yahudiler toprakları paylaşır; her biri bölge içinde kendi devletine sahip olur. Aşırılık yanlısı olmayan gözlemcilerin neredeyse tamamı 1948'deki ilk bölünmeden bu yana bunun olması gerektiğini düşünmektedir. Bu gayet açık bir cevap gibi görünüyor ve kulağa o kadar da karmaşık gelmiyor.

 

Peki bu neden çatışmayı çözemedi? Adil bir toprak dağılımı sağlamak gerçekten zor olduğu için mi? Bölünemez bazı şeyler olduğu için mi? Pek sayılmaz. Bu yöntemin çatışmayı çözememesinin ana nedeni, “benim tarafım her şeyi almalı” dışında herhangi bir çözümü kabul etmeyi reddeden şiddet yanlısı radikallerin var olmasıdır. İsrail'in tüm bu bölgeyi alması gerektiğini savunan bazı İsrailli aşırılık yanlıları var; bu nedenle 1995 yılında Başbakan Yitzhak Rabin Filistinlilerle barış yapmaya çalışırken bu aşırılık yanlılarından biri tarafından suikaste uğradı.

 

Müslümanların tüm bölgeyi alması ve Yahudilerin hiçbir şey almaması gerektiğini düşünen daha da fazla İslamcı aşırılık yanlısı var. Bu aşırılık yanlıları hiçbir şekilde uzlaşmayı kabul etmiyor ve ölümüne savaşmaya hazırlar.

 

İhtilaf Neden Hâlâ Devam Ediyor

 

İhtilaf nasıl sona erer

 

Tarih, her iki tarafın da diğerini şeytanlaştırdığı pek çok acı çatışmaya tanıklık etmiştir. Yine de daha önce de söylediğim gibi, bunların çoğu birkaç yıl içinde az ya da çok çözülmüştür. Genellikle iki taraf birbirini affeder ve savaştan sonra ilişkiler normalleşir. Peki bu nasıl mümkün oluyor?

 

Genellikle iki şeyden biri olur:

 

(a) İki taraf da birbirlerine yeterince acı çektirdikten sonra uzlaşmaya varmanın daha iyi olacağını fark eder ve bir barış anlaşması imzalarlar. Ancak taraflardan biri uzlaşmaya yanaşmazsa, o zaman

 

(b) iki taraf, içlerinden birinin kaybeden olduğu belli olana kadar savaşır. Bunun ne zaman netleşeceğine kim karar verir? Kaybeden. Yani, taraflardan biri kaybettiğini kabul edip teslim olacak kadar kötü bir şekilde kaybedene kadar savaş devam eder. Japonlarla hala savaşmıyor olmamızın nedeni, 1945 yılında Japon hükümetinin koşulsuz teslimiyet anlaşması imzalamış olmasıdır. Ardından ABD, daha fazla militarizmi önlemek için anayasalarını yeniden yazdı ve ekonomik olarak toparlanmalarına yardımcı oldu.

 

İsrail/Arap problemi

 

Orta Doğu'da İsrailliler ve Filistinliler arasındaki ihtilaf sona ermeyecek çünkü iki taraf da teslim olmayacak ve Müslüman/Arap tarafı uzlaşmayacak. İsrail teslim olmayacak çünkü daha güçlü olduklarını ve istedikleri zaman Filistinlileri yok edebileceklerini biliyorlar.

 

Radikal İslamcılar da ne uzlaşacak ne de teslim olacaklar çünkü hayal görüyorlar ve kazanacaklarını düşünüyorlar. Hamas 7 Ekim'de Batı Şeria'ya kadar ulaşabileceğini düşünüyordu. (Yolun yarısına kadar gelebildiler.) İsrail'in büyük bir askeri karşılık vereceğini biliyorlardı ama umurlarında değildi; sona erdirebilecekleri her Yahudi hayatı için çok sayıda Filistinlinin hayatını feda etmekten memnunlar.

 

Barışla ilgilenmiyorlar. Hamas'ın bir medya danışmanı “İsrail ile olan savaş halinin tüm sınırlarda kalıcı hale gelmesini ve Arap dünyasının yanımızda durmasını umuyorum” dedi. Bir başka Hamas yetkilisi ise şunları söyledi: “Bir bedel ödememiz gerekecek mi? Evet ve biz bunu ödemeye hazırız. Bize şehitler ulusu deniyor ve şehit vermekten gurur duyuyoruz.” Ayrıca: “İsrail'e bir ders vermeliyiz ve bunu tekrar tekrar yapacağız. El Aksa Tufanı [7 Ekim saldırısı] sadece bir ilk ve ikincisi, üçüncüsü, dördüncüsü olacak.”

 

Bir kez daha belirtmek gerekirse, durmaya niyetleri yok çünkü kaybedeceklerini hayal bile edemiyorlar. Kazanacaklarını düşünüyorlar. (“Kalıcı savaş” açıklamasına rağmen, İsrail'i ortadan kaldırana kadar savaş durumunun kalıcı olacağını kastettiklerini varsayıyorum, çünkü muhtemelen nihai hedefleri kelimenin tam anlamıyla sonsuza kadar savaşmak olamaz).

 

Tüm bunlar, İsrail'in 10 kattan fazla asker sayısıyla belirgin askeri üstünlüğüne ve Filistinlilerin kayıplarının İsraillilerin kayıplarından çok daha fazla olmasına, bazı tahminlere göre Gazze'deki çatışmalarda 20 kat daha fazla ölüm yaşanmasına rağmen doğrudur. (Bu rakamlar muhtemelen güvenilir değildir, ancak Gazze'nin çok daha fazla kayıp verdiği kesindir).

 

Bu son derece alışılmadık bir durum. Genellikle bir hükümet kendisinden çok daha üstün bir güce karşı şiddetli bir çatışmayı kazanacağını düşünmez. Bu yüzden genellikle böyle bir düşmana karşı saldırı başlatmazlar ya da binlerce insanı ölürken savaşmaya devam etmezler. Din burada bir rol oynuyor olabilir: Hamas, Tanrı'nın kendilerini desteklediğini düşündükleri için kazanacaklarını düşünüyor olabilir. Ayrıca Filistinlilerin ölmesini umursamıyor, hatta bundan “gurur” duyuyorlar çünkü bu insanların cennete gideceğini düşünüyorlar.

 

İki taraf arasında barış görüşmeleri yapılması konusunda bazı tartışmalar var. Ancak Hamas'ın varlığını sürdürmesine yol açacak hiçbir barış anlaşması çözüm değildir; Hamas bir sonraki saldırısına hazırlanmak için bu boşluğu kullanacaktır. İsrail'in Hamas'ın varlığını sürdürmesini nasıl kabul edebileceğini ve Hamas'ın da kendisini yok edecek bir anlaşmayı neden kabul edeceğini anlamıyorum.

 

Hamas yok edildikten sonra ne olacak?

 

Tamam, diyelim ki İsrail Hamas'ı etkili bir şekilde yok etti. O zaman barış sağlanır mı?

 

Muhtemelen hayır. Onların yerine başka teröristler ortaya çıkacaktır. Sorun şu ki Filistin halkı terörizmi destekliyor. Gazze halkı 2006 yılında Hamas'ı parlamentonun çoğunluğu için seçtiği zaman Hamas zaten herkes tarafından bilinen bir terör örgütüydü. Tahmin edilebileceği üzere Hamas daha sonra tüm muhalefeti şiddetle bastırdı. O zamandan beri seçimlere izin vermiyorlar.

 

Peki sonrasında Gazzeliler daha ılımlı hale geldi mi? Pek değil. Hamas'ın 7 Ekim'deki saldırısından sonra yapılan bir ankete göre Filistinlilerin %72'si saldırıyı destekledi ve saldırı özellikle Batı Şeria'daki Filistinliler arasında Hamas'a olan desteği arttırdı.

 

Savaş tarihine bakıldığında, böyle bir durumda normalde olması gereken, daha güçlü olan ulusun daha zayıf olan ulusu askeri olarak ezmesidir. Eğer zayıf olan ulus sivil hedeflere saldırı başlatırsa, güçlü olan ulus da sivil hedefleri yok ederdi. Zayıf olan ulus savaşmaya devam ederse, daha güçlü olan ulus düşmanın savaşma kapasitesini fiziksel olarak yok edene kadar saldırmaya devam ederdi. Bu arada, normalde karşı tarafın sivilleri için endişe duymazlar ve uluslararası toplum onları düşmanın öldürdüğünden daha fazlasını öldürdükleri için kınamazdı.

 

Ancak bu vakada, zayıf olan ulus canlı kalkan kullanmaktan memnun ve içlerinde o kadar çok çılgın aşırılık yanlısı var ki, İsrail üzerlerine nükleer bomba atmak gibi gerçekten dehşet verici düzeyde şiddet uygulamadıkça muhtemelen asla teslim olmayacaklar. İsrail bunu yapmayacaktır çünkü Hamas gibi canavar değillerdir (elbette Hamas nükleer bombalara sahip olsaydı, bunları mümkün olduğunca çok sayıda Yahudi'yi öldürmek için hemen kullanırlardı).

 

İşte bu yüzden ihtilaf muhtemelen on yıllarca daha devam edecek. Anlaşmazlıkların sona erdirilmesi için kullanılan geleneksel yöntemlerin burada nasıl işe yarayacağı konusunda bir fikrim yok. Özetle:

 

Arap/İsrail ihtilafı devam edecek çünkü (a) Arap/Müslüman tarafı uzlaşmayı kabul etmeyecek ve (b) iki taraf da yenilgiyi kabul etmeyecek.

 

Müslüman taraf uzlaşmayı kabul etmeyecektir çünkü Tanrının kendi taraflarında olduğu için kaybedemeyeceklerini düşünen çok fazla fanatiğe sahiptirler.

 

İsrail yenilmeyecektir çünkü onlar daha güçlü olan taraftır.

 

Filistinli Araplar yenilmeyecektir çünkü İsrail, uluslararası toplum ve ahlaki değerler tarafından onları yenmek için gereken aşırı önlemleri almaktan alıkonulacaktır.

 

Bu İhtilaf hiç Sona Erebilir mi?

 

Yine de bu ihtilaf bir gün sona erecek. Bundan bin yıl sonra devam etmeyecek. Ancak muhtemelen çok daha ağır, alışılmışın dışında bir süreçle sona erecek - belki de fanatikler ölecek ve ardından gelen her nesilde daha az fanatik kalacak. Belki de gelecek nesil Filistinliler ve İsrailliler iki devletli bir çözümü kabul etmeye hazır olacaklardır. İşin olumlu tarafı, Arap dünyasının geri kalanı Hamas'ın umduğu gibi savaşa katılmadı, bu yüzden çatışmalardan sıkılmış olabilirler.



Orijinal Yazı: https://fakenous.substack.com/p/the-arab-israeli-conflict


Çeviren: Howard Phillips



 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

İsrail Bir Apartheid Ülkesi midir? Hayır